Sorun olan yerde sorumlusu aranır!
Sorumlusu kim?
Yetkilisi kim?
Başkanı kim?
Müdürü kim?
Başhekimi kim?
Amiri kim?
Komutanı kim?
Sahibi kim?
Bu soruyu çoğu zaman bir sorun yaşadığımızda sorarak öğrenmek isteriz. Peki, neden?
Genelde muhatap bulamadığınızda
Sorununuzun çözülemeyeceğini düşündüğünüzde
İlgilenen kişinin beceriksizliğinden
Anlattığınızı anlamamakla birlikte anlamamakta ısrar eden olduğunda
İnsan gibi ilgi görmeyeceğinizi hissettiğinizde
Kendince “küçük dağları ben yarattım” edasıyla yaklaşanla karşılaştığınızda
Çalıştığı yerde görevi olan işin inceliğini, yönetmeliğini bilmediğini, konusuna vakıf olmadığını
(liyakatsiz) olduğunu düşündüğünüz noktada
Üslubu bozuk olan bir kişiye denk geldiğinizde
Sırtını bir yerlere yaslayıp gelene tepeden bakan ilgisiz gördüğünüzde
Yardımcı olmak yerine “rampa yokuş” yapan biriyle karşılaştığınızda muhatap olduğunuz kişinin ister
istemez bir üstünü sorarsınız. Hiç kusura bakmayın kimse dönüp arkasını boynunu büküp çıkmaz!
Herkes işini düzgün yapıp elinden geleni yapıyor olsa elbette bunların hiçbirine gerek kalmayacaktır.
Çünkü kimse bir başkasına gitmeye veya birisini araya sokmaya ihtiyaç duymayacaktır.
Ancak hepimiz biliyoruz ki beş parmağın beşi bir değil. Elbette her sektör içinde olduğu gibi
kurumlarda da çürükler çıkacaktır. Çürükler olmasa altın gibi değerlileri görme şansımız olmayacak.
Bence herkes ister özel sektör, ister kamu kurumunda her kurumun tepesinde olan kişi geçtiğimiz yıl
içinde yazılı veya sözlü kayda değer şikâyetleri çıkartarak istatistikleri gözden geçirmelidir.
İşin başında olanlara yakın çalışanlar genelde göze girme zihniyetiyle üstlerine her şeyin “güllük
gülistanlık” olduğunu iletirler. Dolayısı ile tepede olanların sahadan pek haberleri olamayacağı için
kendilerine ne iletilirse onu bilirler. Elbette bu noktada istisnalar mutlaka vardır ki bu istisna içinde
olanlara da her zaman saygıyla eğilirim.
Çok sık kullanılan “balık baştan kokar” atasözünü sürekli duyuyor olsak da bazen üstlerin haberi
olmadan yaşanan olumsuzluklar olabiliyor. Ancak bu sözü duyduğumuzda yöneticisinin ne kadar
özverili, gayretli, azimli, gecesini gündüzüne katıp çalışıp işini aşkla yaptığını bildiğim durumlarda
inanın üzülüyorum.
Siz siz olun ister özel sektör isterseniz bir devlet kurumunda bir kişinin hatasını, yanlışını, suçunu
genele yaymak, genelleme yaparak konuşmak veya karalamak yapılan en büyük hatadır.
Hangi sektör olursa olsun işini düzgün yapanlara haksızlık etmeyin! Emin olun işini düzgün yapanlar
da işini savsaklayanları asla sevmezler ancak ellerinden bir şey gelmediği için genel olarak susmayı
tercih ederler. Şöyle de bir gerçek vardır işini savsaklayanlar çoğunlukla birilerinin gölgesinde
kalanlardır!
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Vatanını en çok seven görevini en
iyi yapandır” sözünü her zaman kendimize düstur edinerek görevlerin icra edilmesi gerekiyor. Bu söz
yazıldığı gibi, duvara asıldığı gibi kalmamalı uygulanmalıdır.
Herkes yaptığı işin sorumluluğunu almalı kimseyi kapı kapı sorumlu arayışına çıkartmamalı.
Tembel memur hizmetin kurallarını yeterli bulmadığı (!) için kendi kuralını koymuştur:” Ağzım balık
yesin ama ayağım suya değmesin!” der.
Ağaca dayanma kurur, duvara dayanma yıkılır, insana dayanma ölür, dayan Yüce Mevlâ'ya!
O bakidir...
Kalın Sağlıcakla,